Rechercher

/ languages

Choisir langue
 

Fransız Basınından - 9 Ekim 2008

“1929’dan Beri En Vahim Kriz...”

Yayın tarihi 09/10/2008 Son güncelleme 09/10/2008 15:52 TSİ

Sorularla dolu bir basının tam manşetleri: Le Monde “Obama: 1929’dan Beri En Vahim Mali Krizin İçindeyiz”; Les Echos “Kriz: Merkez Bankalarının Kutsal İttifakı ”; France Soir “Kriz: Dur mu, Daha mı?” ve “Brel Bizi Bırakma”; La Tribune “Kara Kasım”;  La Croix “Büyük Olanaklar”; Libération “Niye Kurtulamıyoruz?”; L’Humanité “Millileştirme mi Dediniz?”: Le Figaro “Caisses d’Epargne ve Banques Populaires Bankalarının Dev Birleşmesi” ve Le Parisien “Sizi Nasıl Tavlıyorlar?”

Tasarruflarının geleceğinden korkan çok sayıda Fransız altına yatırım yapmağa başlamışlar.( Foto: Reuters )

Tasarruflarının geleceğinden korkan çok sayıda Fransız altına yatırım yapmağa başlamışlar.
( Foto: Reuters )

“1929’dan Beri En Vahim Kriz...”

Bütün dünya hemfikir 1929’dan beri en vahim ekonomik ve mali krizi yaşıyoruz. Yakın geleceği etkileyeceğinden hiç kuşkumuz olmayan, Kasım ayında yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinde ABD’nin başına seçilecek liderin ner düşündüğü herkesi yakından ilgilendiriyor. Bu göreve aday iki kişilik, Demokrat Partili Barack Obama ve Cumhuriyetçi Parti adayı John McCain dün Avrupa saatiyle sabaha karşı 2. kez televizyon önünde kapıştılar. Muhafazakâr aday McCain siyasi tercihleri icabı çok net sistemi karşısına alamazken, Obama yaşanan krizin vahametini. tarihi ve benzersiz yerini teslim edip, varılan noktada sorumlu olarak büyük oranda 8 yıllık Bush yönetimini  suçluyordu. Fransız basını bugün Avrupa ve Fransa’nın özel durumları kadar, ayrıntılı olarak iki adayın televizyon düellosu ve Obama’nın sözlerine eğilmiş.

Le Monde Obama alıntısının ana başlık olarak seçerken, Obama-McCain televizyon tartışmasının Fransızca tutanağını da yayımlamış. NBC News kanalında yayınlanan tartışma iki tarafın seçmenlerinden oluşan 80 kişilik bir panel ve internet sitesi izleyicilerinin sorularını da cevaplamış. Gazete ayrıca çeşitli borsalardaki düşüşleri, zor durumdaki İngiliz bankalarında kısmi devletleştirmeyi aktarmış. Gordon Brown hükümeti 257 milyar sterling değerindeki bir fonu, her biri 50 milyar olmak üzere çeşitli bankalara sunmuş. Şimdilik 8 banka devletin sermayelerine girmesini istemiş.  

Le Figaro başsayfasının üstmanşetine, küçük bir Obama fotoğrafıyla sıkıştırdığı 2. televizyon düellosunun sonucunu, “Obama’nın büyük galip” çıktığı yorumuyla aktarmış... 7 Ekim Salı günü Avrupa’nın yaşadığı son derece kritik durumların büyük boy 4 sayfada, saat saat dakika dakika döküm ve takvimini çıkartan gazete, özellikle Avrupalıların krizden çıkışa aradıkları çareleri saymış. 7 Merkez bankasının 'elektro-şok' yöntemler kullanmasına rağmen, borsalardaki tasfiye işlemlerinin önünün alınamadığını kaydetmiş. Bizzat Le Figaro, ABD’de tüketimin hızla düştüğü veya Moskova Borsası’nın 3 günlüğüne kapılarını kapattığı örneklerini vermiş. 

İstisnasız bütün borsalar benzersiz bir düşüşte.(Foto : Reuters)

İstisnasız bütün borsalar benzersiz bir düşüşte.
(Foto : Reuters)

Sadece tek tek günlerin veya saatlerin değil, tüm Ekim ayının ne denli karanlık geçtiğini gösterebilmek için “Kara Ekim” ifadesini yeğleyen ekonomi gazetesi La Tribune kapağına belli başlı borsalardaki düşüşlerle, yüzde 48,6 değer kaybıyla görülmemiş bir düşüşe imza atan Moskova Borsası, RTS’yi taşımış. Uluslararası Para Fonu IMF’nin dünya pazarları için çok ciddi bir resesyon öngördüğünü, dünyanın en önemli sanayi gruplarının belli bir endişe ve kaçınma duyguları arasında gidip geldiklerini izah eden gazete, Londra’nın millileştirmelere, Paris’in de bir Devlet Holdingi kurmaya karar verdiğini yazmış.

Diğer ekonomi gazetesi Les Echos ise krize karşı belli başlı batılı merkez bankalarının kaçınılmaz ve kutsal bir ittifak oluşturduklarına dikkat çekmiş. 7 en büyük banka faiz hadlerini yarım puan düşürmüşler. Devletlerin seferberliği ve verdikleri garantilerin piyasalara getirdiği durulmanın kısa süreli olduğunu belirten gazete, IMF’nin “1929 Krizi” tarzı bir kriz veya senaryoyu olanak dışı gördüğünü eklemiş.

Borsaların dün küresel çapta bir “Kara Çarşamba” yaşadığını vurguluyan France Soir her gün sorumlulara yöneltilen bir soruyu yinelemiş. Bitti mi, devam mı? Cevap olumsuz. Krizin Fransa’da da küçük boyutlu işletmeleri, iş ve ticaret bankalarını zorlamağa başladığını yazan gazete söz konusu kesimlerin talebini, çığlığını ara başlık yapmış: “Bankalarımızı kurtarın!” 

Millileştirmeler mi, Birleşme mi ?

Peki nasıl kurtulacaklar? Libération soruyu biraz farklı biçimlemiş. Niye açmazdan çıkılamadığını irdelemiş. Krizin iş yerlerine, gündelik ev hayatına girmeğe başladığını belirtip, piyasalarda olduğu gibi toplumda da güvenin sarsıldığını, örneğin bankaların kredi verirken çok titizlendiklerini naklediyor. Geçtiğimiz 17 Şubat’ta İngiliz hükümetinin Northern Rock emlak kredi şirketini millileştirmesiyle başlayan güvensizlik ve korku sürecinin dünyayı hızla bir uçuruma yaklaştırdığını ileri sürüyor. Mahşer senaryolarının gün geçtikçe arttığını söyleyen Libération bütün göstergelerin karanlık senaryolara zemin hazırladığını anlatıyor. Ve de “Birlik” söylemlerine karşın herkesin kendi bildiğini yapmağa devam ettiğini, Almanya örneği etrafında gösteriyor.

Papa 16. Benedikt 19 Nisan 2008'de New York'ta engelliler için düzenlenmiş bir Katolik gençlik seminerinde.(Foto: Reuters)

Papa 16. Benedikt 19 Nisan 2008'de New York'ta engelliler için düzenlenmiş bir Katolik gençlik seminerinde.
(Foto: Reuters)

La Croix belli başlı bankaların birlikte hareket etmelerinin, olabilecek en büyük olanakları kullanmalarının, örneğin eşgüdümlü bir biçimde faiz hadlerini düşürmek gibi ortak bazı müdahalelerin dahi piyasaları yatıştırmaya yetişmediğini yazıyor. Gazetenin ayrıntılı bir biçimde söz verdiği Katolik Kilisesi temsilcileri hem Vatikan, hem de Fransa’dan yaptıkları çağrılarda, mali dünyanın artık “çabuk kâr” amacından vazgeçmesi gerektiğini duyurmuşlar. La Croix kanalıyla bir açıklama yapan Papa 16. Benedikt, “Dünya ülkeleri arasındaki karşılıklı bağımlılıktan doğan bu kriz daha fazla dayanışma, sosyal ilişkilerin sıkılaştırılması için bir fırsat olmalı”, demiş. Fransa Episkoposları ise tasarruf(ları) sahiplerini “toplumsal sorumlu” davranmaya davet etmişler. 

“İngiltere’nin 8 bankasına sermaye desteği vermesi, merkez bankalarının gittikçe sarmallaşan ‘tarihi bir çöküş’ü anlaşmalı engelleme gayretlerinin yetersizliği”ni kapak sayfasından duyuran L’Humanité, “Siz hangi millileştirmeden söz ediyorsunuz?” diye soruyor. Okurlarına, Fransız solunun çözüm önerilerini dün öğleden sonra Millet Meclisi’ne götürdüğünü duyuran gazete, yaklaşan sosyal yıkım dalgalarının önünü alabilmek için güçlü bir Bankacılık Kutbu’nun oluşturulması ve mevcut fonların kamu tarafından denetime alınmasını öneriyor. Gazete krizin başından şimdiye kadar dünyada yaklaşık 1400 milyar avroluk bir kaynağın kullanıldığını, çığ gibi büyüyen kamu önlemlerine karşın hâlâ girdaptan kurtuluşun gözükmediğini bildiriyor. L’Humanité bankaların işletmesinde demokratikleşmeye gidilmedikçe, kamu merkezli yeni yapılanmalar oluşturulmadıkça sözüm ona “millileştirmeler”in kısır kalacağını savunuyor. 

Le Parisien ise konuyu bir kez daha sıradan tüketiciler, vatandaşlar açısından ele alıp, bankaların müşterilerini nasıl tavladıklarını anlamaya çalışmış. 7 büyük bankanın şubeleriyle hesap açtırmak isteyen müşteri kılığına girip görüşme ve pazarlıklar yapan gazete ilginç gözlemler edinmiş. Hepsi bir biçimde rakiplerini hırpalama veya küçümseme yöntemlerini seçmiş. Örneğin Crédit Mutuel, “Param olsa BNP’ye gitmem, zira sakat banka Fortis’i satın aldı...” şeklinde konuşuyor. Société Générale, “Bizde risk yok. Hesaplarınızın diğer bankalardan transferini anında yaparız.” LCL (eski Crédit Lyonnais) “Yüzde 8 faizli ürünlerimiz var. Birleşen bankalar geniş çaplı tasfiyeye gitmek zorundalar.” BNP Paribas, “Fortis’i satın alarak dünya birincisi olduk. Caisses d’Epargnes ve Banques Populaires şu anda en fazla kaybedenler arasında. Kerviel skandalını unutmayın. Société Générale’in kendi mali elemanlarıyla dertleri var.” Birleşmeleri gündemde olan bankalardan Banque Populaire, “Genel Müdürlükleri yurtdışında olanlardan sakının.” Veya kendine baş rakip gördüğü Postahane Bankası’ndan ötürü Caisse d’Epargne “La Banque Postale gerçek bir banka değildir ki zaten...”   

 Banque Populaire Başkanı Philippe Dupont (sl) ve Caisses d'Epargne Başkanı Charles Milhaud (sğ).(Foto: AFP)

Banque Populaire Başkanı Philippe Dupont (sl) ve Caisses d'Epargne Başkanı Charles Milhaud (sğ).
(Foto: AFP)

İki büyük Fransız bankası, Caisses d’Epargne ve Banques Populaires bankalarının birleşeceği haberi Le Figaro’nun, hem de başlık olarak tam manşetini kaplamış. Tamamlanmak üzere olduğu söylenen görüşmeler teyit edilirse grup Fransa’nın ikinci büyük bankacılık kutbunu oluşturacakmış. Yeni kuruluş 40 milyar avroluk özkaynak, 480 milyarlık mevduat, 357 milyarlık da kredi hacmine sahip olacakmış. 100 bin çalışanı ve 6,8 milyon müşterisiyle gerçekten bir dünya devine dönüşecekmiş. Öte yandan gazete Dünya Ticaret Örgütü Başkanı Pascal Lamy ile bir söyleşi yayınlamış. Lamy mali dünyayı, piyasaları belirleyecek yeni kuralları siyasi yetkililerin tayin etmesi gerektiğini savunuyor.  

Sarkozy’den Picasso’ya Dünyadan

Dün Fransa’nın Evian kentinde düzenlenen Dünya Politikası Konferansı’na Rusya adına katılan Devlet başkanı Dmitri Medyedev ile Avrupa Birliği adına hareket eden Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy arasında yeni bir uzlaşma sağlanmış. La Croix ve Le Figaro’nun verdikleri habere göre iki lider, “Yeni bir Avrupa Güvenlik Sistemi” hazırlanması konusunda görüş birliğine varmışlar. Bu arada Rus askeri birlikleri üzerinde anlaşılan tarih, 10 Ekim’den önce Gürcistan’ın Güney Osetya ve Abhazya yakınındaki işgal ettikleri topraklardan çekilmişler. Yöre yerli köylüleri yavaş yavaş topraklarına dönüyorlarmış. Ancak ne diğer bölgelerden çekilme, ne de Rus birliklerinin terk ettiği söylenen bölgelerde henüz güvenlik sağlanamamış. 

Bugün 3. oturumu açılacak Çin Komünist Partisi’nin 17. Kongresi’nde temel konulardan ilki köylüleri krize karşı seferber etmekmiş. Tayland’da muhaliflerle güvenlik güçleri arasında meydana gelen çatışmalarda e azından 2 kişi ölümü, 455 kişi yaralanmış. Ülke çok ciddi siyasi kriz ve bölünme tehlikesiyle karşı karşıyaymış. Cezayir’in Biskra kentinde 6 kişi, “İslamın temel şartlarından biri olan Ramazan’da oruç tutmak” görevini yerine getirmedikleri için 4 yıl hapis ve de 100 bin dinar (1175 avro) para cezasına mahkum edilmişler.   

Libération’da Marc Semo imzasıyla yayınlanan bir yazıdan Ankara’nın PKK’yı Irak’tan kovmak istediğini öğreniyoruz. Aynı haber çok kısaca Le Figaro ve Les Echos’da da “Irak’ta PKK’ya karşı yeni operasyonlar” ve “Irak Kürdistanı’ndaki askeri müdahalenin uzatılmasına doğru” başlıklarıyla yer almış. La Croix’nın kendisiyle bir röportaj yayınladığı BM Kalkınma Programı (PNUD) Müdürü Kemal Derviş “Krizin denetime alınması bütün insanlığın yararına olacağını”

Le Monde’un birinci sayfa sağ yan manşetten verdiği bir habere göre Fransız adaleti 45 Avrupa Konseyi ülkesi arasında 35. sırada bulunuyormuş. Adalet mekanizmasının etkinliği, mali kaynaklar ve iyi-hızlı çalışması gibi ölçütlerin yer aldığı bu sınıflamada Fransa, Finlandiya hariç tüm AB ülkelerinin gerisinde kalmış. Fransa adalet sistemi giderlerine GSMH’nın yüzde 0,19’unu ayırıyormuş. Halbuki örneğin Almanya bu kalemde tam iki misli harcama yapıyormuş.

Kararları yüksek mahkeme değerinde geçerli olabilen Fransız Yüksek Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu (HALDE) dün tarihi bir yargıya varmış. İçtihat değeri olabilecek bu görüşe göre tümüyle örtülü, örneğin burkalı bir kadın resmi bir çok hakkını kaybetme durumuna düşebilecekmiş. Söz konusu başvuru ve karar Fransız uyruğuna geçmek için bazı formaliteleri yerine getirmek zorunda olan bir göçmen kadına ilişkinmiş. Vatandaşlık alabilmek için Ağırlama ve Uyum Kontratı çerçevesinde Fransızca derslerini takip eden bir kadına, burkasını çıkartmadığı takdirde derslerden yararlanmayacağı uyarı yapılmış. Bunun üzerine, kendisine “Ayrımcılık” yapıldığı gerekçesiyle HALDE başvuran Salafist mezhebine mensup olduğu belirtilen kadının talebi Yüksek Kurul tarafından ret edilmiş.

Pablo Picasso'nun (1937) "Lee Miller'in Portresi" ve esinlendiği Vincent Van Gogh'a (1889) ait "Madame Ginoux" tablosu bir arada.(Foto: Reuters)

Pablo Picasso'nun (1937) "Lee Miller'in Portresi" ve esinlendiği Vincent Van Gogh'a (1889) ait "Madame Ginoux" tablosu bir arada.
(Foto: Reuters)

3 gündür bazı gazetelerin ekler ve özel sayfalarla duyurduğu benzersiz üç Pablo Picasso sergisi dün ve bugün açıldı. “Picasso ve Ustaları” başlıklı eserler başta Grand Palais olmak üzere Louvre ve Orsay Müzeleri salonlarında sergileniyor. Le Monde ve Libération’un başsayfalarından hatırlattığı sergilerin özgünlüğü Picasso’nun bazı tablolarında esinlendiği Delacroix, Goya, Manet, Van Gogh, Velasquez gibi ustaların eserleriyle yan yana sunulmasında yatıyor. Sergiler 2 Şubat 2009 tarihine kadar gezilebilirmiş. Daha fazla bilgi için: http://www.rmn.fr/Picasso-et-les-maitres

Brel Gideli 30 Yıl Olmuş...

2 gündür Fransız gazetelerinin hüzünlü bir zevkle hatırladıkları bir olayın bugün tam 30. yıldönümü. Fransız geleneksel şarkıcılığının gelmiş geçmiş en büyük erkek sesi kabul edilen, Flaman kökenli Belçikalı sanatçı Jacques Brel yaşasaymış 80 yaşında olacakmış. 9 Ekim 1978 tarihinde, 49 yaşında hayranlarını, Fransız şarkıları ve müzik severleri çok erken öksüz bırakıp giden bu olağanüstü kişilik, eşsiz gülümsemeli bir sahne fotoğrafıyla bugünkü France Soir’ın ilk sayfasının altyarısından bizlere bakıyor. Öncelikle Fransa, Belçika ve Fransızca konuşan, Frankofon ülkelerin yanı sıra bütün dünyada sergi, yayın-kitap, albüm, film, televizyon programlarıyla anılan Brel’in bazı eşyaları dün Paris’te Sotheby’s Müzayede salonlarında satılmış. Örneğin Le Figaro’nun da ayrıntılı verdiği gibi Brel’in ünlü “Amsterdam” adlı melodisinin el yazması bu müzayede de rekor bir fiyatla, 90 bin avroya alıcı bulmuş. Sanatçının müziği, şarkıları ve kişiliği küresel kültür varlığının bir parçası olarak insanlığa mal olmuş durumda. Bu yüzden de France Soir haklı olarak onun en büyük şarkılarından birine atıfta bulunurak iki anlamda bir başlık kullanmış: “Brel Bizi Bırakma” ve “Brel Bizi Bırakmıyor”...    

Jacques Brel (8 Nisan 1929 - 9 Ekim 1978) ölümünün 30. yılında anılıyor.(RFI/Monte-Carlo Doualiya)

Jacques Brel (8 Nisan 1929 - 9 Ekim 1978) ölümünün 30. yılında anılıyor.
(RFI/Monte-Carlo Doualiya)

Uğur Hüküm